23 Aralık 2013 Pazartesi

Oyuncak Yorumu: Ninja Kaplumbağalar'ın Motosikleti

 
Çocukluğumda İstanbul'da yaşayan ve İstanbul'a her gidişimizde 7/24 oyun oynadığım erkek kuzenlerimin favorisiydi Ninja Kaplumbağalar. Hem figürleri hem arabaları vardı. Bir de çizgi filmini seyretmeyi çok severlerdi, ben de onlarla seyrederdim. Seneler geçmesine rağmen Ninja kaplumbağalar hala çocukların favorisi. Ve tabii ki Tuğra'nın da.
 
Şu an neredeyse Splinter ve Shredder dahil hemen hemen bütün figürlerini aldık. Tuğra uzun zamandır Ninjaları bindireceği bir araba istiyordu. Toyzzshop'un internet sitesinde Rafaelo'nun motosikletini görünce dayanamadım. Yılbaşı konsepti nedeniyle koca bir hediye paketinde geldi oyuncağın kutusu.

 Motosikletin yanında kaskı ve eldivenleri olan bir adet de Rafaelo çıkıyor kutunun içinden. Ama tüm Ninjaların oturabilmesi için de uyumlu. Motosikletin üstü kapanınca kaplumbağa şeklini alıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse kapakları biraz lıngırdak. Tam kapanmamak üzere dizayn edilmiş. Kolay açılabilir cinsten. Başta bizimki biraz gıcık oldu ama sonra alıştı. E hem zaten ani tehlikelere karşı kapakların çabuk açılması Rafaelo için daha iyi. En azından ben Tuğra'yı böyle kandırdım :)

Ninja Kaplumbağaların bu motosikletini
www.toyzzshop.com.tr den sipariş etmek için:

Karakterler bölümünden Ninja Kaplumbağaları seçebilirsiniz.

http://toyzzshop.com/oyuncak-karakter-figur-oyuncaklari/playmates-ninja-turtles-arac-ve-figur-seti-/e78239f3963a05f0bee81f32a2b04f32/

Tuğra'nın durup durup oynayacağı bir oyuncağa benziyor. Biz tavsiye ederiz.

3 Aralık 2013 Salı

Bir erkek çocuğunun annesine olan aşkı

 
Bu yazıyı kendime anı olsun, Tuğra ile paylaştığım o anları unutmayayım, gün gelip de okuyunca gözlerim dolsun diye yazıyorum. Erkek çocuk anneye aşık olur derlerdi. Tuğra doğduğundan beri bana düşkün evet ama bu son zamanlarda zirve yapmış durumda. Bana aşık bir oğlum var. Ve bunu o kadar şirin bir şekilde dile getiriyor ki.

Bir akşam yatakta yanyana yatıyoruz.
  • Annecim sen çok güzelsin. Ben yukarıdayken senin güzelliğini gördüm. Allah'a dedim ki 'beni onun karnına koy'. O da beni senin karnına koydu.
Bu bağlantıyı nasıl kurdu hiçbir fikrim yok. "Siz evlenirken ben nerdeydim?" sorusuna "Sen doğmamıştın, yukardan bizi izliyordun" dedim. "Allah" kavramını da yavaş yavaş sorgulamaya başladı. Bir şekilde parçaları birleştirmiş olmalı.

Bir başka gün de oyun oynarken,
  • Anne keşke ben Serdar olsaydım da seninle ben evlenseydim.
  • (Geçirdiğim şoktan ve yaşadığım hazdan sonra) Tuğracım çok tatlısın. Ama çocuklar anneleriyle evlenmezler ki.
  • E işte anne diyorum ya ben Serdar olsaydım, o zaman evlenebilirdim.
Gece yatmadan önceki iyi geceler öpücüğü merasimimiz kapsamında kendisi beni her iki yanağımdan, burnumdan, alnımdan, gıdışımdan, omuzlarımdan, çok sevdiği benimden öpüyor. En son saçlarını kaldır diyip ensemi öpüyor. Bir de "Seni çok seviyorum anne, sabah öpücüğünü unutma" diyor. Bir gece demeyi unutmuş bizimki. Gecenin 4'ünde yana yakıla uyandı. Anne diye beni yanına çağırdı. "Seni çok seviyorum anne, sabah öpücüğünü unutma" dedi ve geri yattı.
 
Gerçekten başka bir ilişki anne ve oğul arasındaki ilişki. Tuğra'yı düşündükçe içim ısınıyor. Sonra dua etmeye başlıyorum, sağlıklı olsun, mutlu olsun, hep iyi insanlarla karşılaşsın, gözlerinin içi gülsün diye.
 
İşte öyle bir şey bizim aşkımız..

11 Kasım 2013 Pazartesi

Alternatif Anne Yazısı- Pasaklı Anne- Mutlu Çocuk

Pasaklılığımla gurur duyarak yazdığım bir yazıdır kendisi. Kendimce bir düzenim var, o kadar da pasaklı değilim aslında. Anneme göre evde derlenecek çok şey var da vakit yok. Pasağım ve Tuğra'nın mutluluğu arasındaki ilişkiyi anlattım. Keyifle okumanız dileğiyle...

http://alternatifanne.com/pasakli-anne-mutlu-cocuk/


Hamilelik Günlüğüm-27. Hafta

Hamilelik Günlüğümde 27. hafta için bknz.

http://www.bebekveben.com/2013/11/05/berrakin-hamilelik-gunlugu-27-hafta/

Alternatif Anne Yazı Dizisi- Çalışan Anne Olmak

Alternatif anne annelik blogları arasında kendi çizgisi olan, çocuk yetiştirmeden, okul seçimine, beslenmeden ebeveynlerin kafasını kurcalayan türlü şeylere dair yazılar bulabileceğiniz bir site. Ben de bir alternatifanne.com yazarı oldum sevgili okur ve ilk olarak çalışan anneliğe dair deneyimlerimi paylaştım. Buyrunuz burada 


İkinci yazım ise çalışmaya çalışan bir annenin yakarışını anlatıyordu.


Arkası yarın...

Hamilelik Günlüğüm 26. Hafta

Hamilelik günlüğümde 26. hafta için bakınız

http://www.bebekveben.com/2013/10/29/berrakin-hamilelik-gunlugu-26-hafta/

30 Ekim 2013 Çarşamba

Çocuklu ve Gezegen Aile

 Genç kızken genetik olarak gezegen bir aileden gelmemden ötürü bende gezmenin sınırı yoktu. Eve girmemle ertesi günün programını yapardım. Evde bırak oturmayı, ders bile çalışamaz, ya kütüphanelerde ya cafelerde ders çalışırdım. Maksat süsleneyim dışarı çıkayım. E gezmenin sınırı olmayınca evde homurtular yükseliyordu. "Bir yüzünü görseydik", "Yeter kızım çok gezdin", "Evi de otel yaptın" vs. Annemle babam kendileri de çok gezmelerine rağmen dizlerinin dibinde oturayım isterlerdi. Neyse ki bir sene yurtdışına mastera gittim de azıcık özgür kaldım. Gecenin 10'unda Skypeda bizimkilerle konuşurken, babama nanik yapıp "e hadi ben çıkıyorum" diyebiliyordum. Allahım ne büyük haz :)


Derken işe girip bir avazda evlenince rahata ererim zannettim. E kocam da benden beter gezegen çıkınca, vurduk kendimizi yollara. Beyim değil mi? Nereye istersek gideriz. Oh valla süperdi. Süperdi de bizim kinder sürpriz yumurta planladığımızdan 2-3 sene kadar erken girdi hayatımıza. Gezegenliği doruklarda yaşayan bir çift olarak, hiiiç istifimizi bozmadık. Madem bir de ekürimiz var, e biz de onla gezeriz dedik. Biz ona uymadık, onu kendimize uydurduk. Yanlış anlaşılmasın, kendisini katiyetle mağdur etmedik. Zaten tahmin edeceğiniz üzere genetik olarak kendisi de gezegen çıktı. Beraber deretepe düz gittik.
ABD'de kaldığımız iki sene boyunca Tuğra ile NYC, Boston, Las Vegas, Los Angeles'ı görme imkanımız oldu. İlk olarak, yerinde duramayan bir miniği, araba ve uçak seyahatinde zapdetmek için ondan gizlice aldığım ve daha önce hiç görmediği minik oyuncakları kriz anlarında eline vererek oyalamak en önemli taktiğimdi.

Diğer yandan, çocukla gezerken, hele de herşeyi yiyemeyen bir çocuksa, en kritik noktalardan biri yemeğini ayarlamak. Benim için en zoru buydu. Elektrikli Türk kahvesi makinasını sabahları otelde Tuğra'ya yumurta haşlamak, yada yanımda getirdiğim çorbayı ısıtmak için kullanıyordum. Sabah otelden çıkıp akşama kadar dönmediğimiz şehir gezilerinde Tuğra'nın pusetini ise tam teçhizatlı mutfak olarak kullanıyordum. Bir adet soğutuculu çantayı köfte, pilav, meyve, salatalık, yoğurt gibi şeylerle doldurup, akşama kadar yediriyordum. Zaten evde kendi beslenme düzeninde yeterli beslendiğini sıklıkla kendime hatırlatarak geçici süre zarfındaki aksaklıkları önemsememeye çalışıyordum.
Çocukla gezerken bir diğer önemli nokta ise, karı koca gittiğiniz cafede, restoranda vs rahat etmek istiyorsanız gitmeden önce çocuğun gazını almak. Biz genellikle gezimizin bir kısmını mutlaka Tuğra'yı eğlendirecek şeylere ayırıyoruz. Ya bulduğumuz parka götürüyoruz, ya oyuncakçıya sokuyoruz. Gezmeyi onun için de anlamlı kılıyoruz. Sonrasında enerjisini atmış ve tatmin olmuş çocuk da gittiğimiz yerde bize rahat veriyor. Bunun yanı sıra, restoranda oyalanması için havuç, salatalık, üzüm gibi şeyler taşıyıp,  tam  yemek geldiğinde vermek de çok işe yarayan bir diğer taktik.
Diğer yandan, biz sadece Tuğra ile değil Tuğrasız da bir hayli gezen bir çiftiz. Beynimizin bir bölümü zaten gezmeye odaklı olduğu için Tuğra'yı götüremeyeceğimiz şehiriçi- şehirdışı her yer için annelerden rezervasyon yaptırıyoruz. Tuğra da bu duruma o kadar alıştı ki. Hiç gönül koymuyor. Çünkü zaten öncesinde hem fazlasıyla vakit geçirip onu mutlu ediyoruz, hem de gittiğimiz zaman döneceğimizi biliyor.

İkinci bebeğimi beklediğim şu günlerde "durmak yok gezmeye devam" sloganıyla hayatıma devam ediyorum :)

8 Ekim 2013 Salı

Hamilelik Günlüğüm 23. Hafta: İkinci bebeği beklerken birinciyi duruma hazırlamak

Hamilelik günlüğümde bu hafta Tuğra'yı kardeş fikrine alıştırma yöntemlerimi anlattım.

http://www.bebekveben.com/2013/10/08/berrakin-hamilelik-gunlugu-23-hafta/

Hamilelik Günlüğüm 22. Hafta: Beslenme Programı

Hamilelik Günlüğümde 22. Hafta için bknz

http://www.bebekveben.com/2013/10/01/berrakin-hamilelik-gunlugu-22-hafta/

26 Eylül 2013 Perşembe

Hamilelik Günlüğüm 21. Hafta - Hamilelikte süs püs

Hamilelikte süslenip püslenmek için ne yapmalı? Nerden nasıl alışveriş yapmalı? Hepsi için buyrunuz:

http://www.bebekveben.com/2013/09/24/berrakin-hamilelik-gunlugu-21-hafta/

Çocuklu bir annenin alışveriş rehberi


Oldum olası alışveriş yapmayı, süslenip püslenmeyi seven bir şahsiyetim. Alışverişi seviyorum dediysem memur bir ailenin çocuğu olduğum, sonunda da dönüp dolaşıp kendim de memur olduğum için İstinye Park’ın VIP mağazalarından alışveriş yaptığım zannedilmesin. Ben çocukluğumda öğrendim indirimleri kollamayı. Annemle Kızılaya gider, binbir pazarlıkla bir şey alırdık. Sonra başka mağazada aynısını görünce beni elimde poşetle kapıda bekletir, kendi girer sorardı fiyatını ucuza almış mı diye. Eskiden ayıp olurdu, yan mağazanın poşeti ile diğer mağazaya girilmezdi. Ankara’da pek pazar kültürü olmadığından, İstanbula her gittiğimizde pazara atardık kendimizi. Dünyayı alırdık görmemiş gibi.

Şimdi anneme çok dua ediyorum. İdmanlı yetiştirmiş beni. Zira çocuklu bir kadınsanız, e bütçeniz de kısıtlı ise alışveriş yapmak sağlam matematik, fayda-maliyet hesabı, optimizasyon kuramı vesaireye hakim olmayı gerektiriyor. Öyle girdiğiniz mağazada ben bunu beğendim diyerek çat diye alamazsınız. Çocuğun kışlık botuydu, gocuğuydu, spor ayakkabısıydı, okul çantasıydı, özel okul taksidiydi derken size alışveriş yapmaya çok kısıtlı bir bütçe kalır.

İşte bu yüzden,
- Herşeyle uyan kıyafet almak temel mottodur. Öyle fuşya elbise aldım, buna uygun ayakkabı, çanta, küpe alayım gibi masraf çıkartıcı alışverişlerden kaçınılır.

- Çocuklu bir kadın kırmızı pantolon alamaz. Onun yerine siyah alır, herşeyle giyer.
- Aynı şekilde kırmızı, mor ayakkabı da alamaz. Ben gaza geldim aldım bir mor ayakkabı ne oldu, senede bir bilemedin iki defa giyiyorum. Onun yerine alaydım bir siyah, lacivert ayakkabı, çanta vs.

- Janjanlı marka çantalara dünya para vermez, verse de pişman olur. Çünkü o çanta, içine emzik, çocuğun su şişesi, dinazoru, bebeği gire çıka hallaç pamuğuna döner. 2 çantamı böyle feda etmiş bulunmaktayım.
Bundan dolayı, hem seviyorum hem sevmiyorum aslında internet alışverişini. Bazen bakıp iştahınızın kabarmasına sebep olabiliyor. Ama bazen de kendinizi frenlemeniz açısından iyi olabiliyor. Kimi zaman girdiğim mağazada denediğim pantolonu içimde biraz bile şüphe olsa, o kadar denedim fena da olmadı diyip alabiliyorum. Ama internet alışverişinde beğendiklerimi sepete atıp atıp, derin bir nefes alıp, saçmalama diyip siteyi kapatabiliyorum. Bu dediğimi bir tek ben mi yapabiliyorum bilmiyorum J

Neyse ki, çoğu zaman Tuğra’ya birşeyler aldığımı zaman kendime almış gibi seviniyorum. Şimdi minik kız gelince de onu süsleyeceğim kendim yerine sanırım. Sağlıklı olalım da gerisi boş..

19 Eylül 2013 Perşembe

17 Eylül 2013 Salı

Hamilelik Günlüğüm 19. Hafta: Bir kıpırdasan diyorum artık küçük hanım!!



19. Hafta Hamilelik Günlüğüme ilişkin yazıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.bebekveben.com/2013/09/10/berrakin-hamilelik-gunlugu-19-hafta/

Oyuncak Yorumu- Angry Birds Kutu Oyunu


Ben çocukken babam işi gereği senede 3-4 defa yurtdışına iş seyahatine giderdi. Bense babam gidiyor diye üzüleceğime, bazen sevinirdim bile. Çünkü bir sürü hediye ve çikolata ile geri dönerdi. İşte bu yüzden, biz de eşimle böyle bir gelenek başlattık. İkimiz de seyahate gittiğimizde Tuğra'ya oyuncak alarak geri dönüyoruz.
 
Yanlız bazen gidilen yer, oyuncak almaya müsait olmayabiliyor. Ya Türkiye'den pahalı oluyor, ya toplantı aralarında alışverişe vakit kalmıyor. İşte o zaman da hileye başvuruyoruz. Türkiye'den oyuncağı alıp, iş toplantısından getirmiş gibi yapıyoruz. O kadar da olsun ama değil mi? Hem sonuç önemli. Oyuncak alındı mı? Alındı.
 
Bu sefer Serdar'ın gittiği yer Libya olunca, haliyle yine aynı yönteme başvurmak zorunda kaldık. Tuğra'nın yanında oyuncağı alamayacağıma göre, yine www.toyzzshop.com a başvurduk. Tuğra'nın uzun zamandır görüp de istediği Angry Birds kutu oyununu aldık.
 
Bu oyun için telefonda oynadığımız angry birds oyununun hayata gelmiş hali diyebiliriz. İçinden çıkan kartlara göre plastikten yapılmış sutünları dizip, sapanla domuzcukları devirmeye çalışıyorsunuz. Bu iş 4 yaşındaki bir çocuk için kolay olmadığı gibi bir yetişkin için de kolay olmayabiliyor. Ama zamanla hem sapanın uzaklığını hem de gerginliğini ayarlamayı öğreniyorsunuz. Bence ailenin tüm bireyleri tarafından oynanabilen uzun soluklu bir oyuncak. Zaten oyun Toyzzshop'un internet sitesinde hobi/yetişkin oyunları alt kategorisinde yer alıyor.

 
Angry Birds'ün diğer oyuncaklarına ise karakterler kategorisinde angry birds'ü seçerek ulaşabilirsiniz.
 

11 Eylül 2013 Çarşamba

İkinci Çocuk Canına Susamak Mıdır?

İkinci çocuk kararını verene kadar yaklaşık 3 sene düşündüm sanırım. Ölçtüm biçtim tarttım. Hatta bakınız burada yazıya da döktüm (İkinci çocuk???) Tuğra üç yaşına geldiğinde “Ben kardeş istiyorum” diyince ise, ölçüp biçmenin sonuna geldim. Herşey bir yana, Tuğra’yı kardeşsiz bırakmamak büyük bir motivasyon oldu benim için. E bir de baktım düşündükçe daral geliyor, “yap kurtul” dedim kendi kendime. “İkinci çocuk olduktan sonra inşallah ve büyük bir ihtimalle pişman olmayacaksın, ama yapmazsan keşke yapsaydım diyeceksin”.
 
İkinci çocuğu beklediğim şu günlerde, Tuğra 4 yaşında. Kendi kendine yemek yiyebiliyor, üstünü kendisi değiştirebiliyor, tuvalet ihtiyacını kendisi giderebiliyor. Bir tek kendi kendine uyuması kaldı, onu da halledeceğiz diye umuyorum (bir süredir umuyorum). Anneanne babaanneye sıklıkla ve rahatlıkla bırakılıp, baş başa takılıp avarelik yapılabiliyor ve hatta tatile bile gidilebiliyor. Yani şu an Tuğra’nın üstümüzde pek bir yükü kalmadı. Evimizde yaşayan küçük bir adam o da.
Arada soruyor muyum kendime, “Kızım sen canına mı susadın?” diye. Hormonlarımdan mıdır nedir, anaçlığım hat safhada olduğu için karnımı okşayıp, iyi ki de geliyor diyorum çoğunlukla. Biliyorum zor olacak. Tam da rahata ermişken tekrar baştan başlayacak herşey. Bir üç sene daha bekleyeceğiz tekrar rahata erebilmek için. Ama bu sefer daha kolay olacak. (Secret dediğimiz). Hem bir tane de küçük yardımcım olacak. Etraftan duyduklarıma göre, Tuğra kıskanacak ve bir sene kendine gelemeyecek. Ama o da geçecek.
Hep gözümün önüne iki kardeşin el ele tutuşup yürüdükleri geliyor, ya da ikisinin bizim yatağa geldikleri, dördümüzün yattığı. “Anne” diye ikisinin koşarak gelip, bana sarıldıkları (Bu satırları yazan gebe kişinin gözleri dolmuştur bile.). Sonra kardeş kavgası yaptıkları, benim olaya müdahale ettiğim, sonra o anın naifliğini onlar büyüyünce gülerek hatırladığım. Anne, baba, iki çocuk, çekirdek aile olarak gezmeye gittiğimiz. Tüm bunlar alıp götürüyor bütün endişelerimi. Her ne yaşayacaksam ikinci çocuk olduktan sonra, ki umarım ekstra bir durum olmaz, hepsine değecek biliyorum.
İşte bu yüzden, ikinci çocuk tüm zorluklara bilerek ve isteyerek göğüs germektir bana göre. Karşılığında aldığınız manevi tatminse paha biçilemez. En azından ben öyle olacağını düşünüyorum. Demem o ki canınıza susayın anacım.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Hamilelik Günlüğüm - İlk üç ay: Bebek mi Göbek mi?

Artık hamile olduğum kocaman göbeğim ile 30 km öteden tespit edilebildiğine göre bu durumu cümle aleme duyurabilirim. E bir de hamilelik günlüğü tutmak lazım. ABD'de iken sanal alemde blogger kardeşliği kapsamında arkadaşlık kurduğum Tanla'nın gaza getirmesi ile bundan sonra hamilelik tecrübelerim her hafta bebekveben.com'da. İlk üç aya ilişkin yazım için bakınız:

http://www.bebekveben.com/2013/08/27/berrakin-hamilelik-gunlugu/

27 Ağustos 2013 Salı

Çocukla yaz tatili

Geçen sene yazmaya niyet ettiğim geç kalınmış bir yazı bu. Yaz boyunca çocuklu arkadaşlarımdan yaz tatili için sorular gelmeye başlayınca sonunda yazmaya karar verdim. Gerçi yaz da bitti ama olsun.
 
Açıkcası ben 5 yıldızlı herşey dahil konseptini çocukla tatil için uygun bir seçenek olarak görsem de kendi açımdan çok beğenmiyorum, çok yapay buluyorum. Öncelikle çocuğu olmayan çiftlere naçizane tavsiyem. 5 yıldızlı herşey dahil otellere gitmeyin. Zaten çocuğunuz olunca oraya mahkum olacaksınız. Şöyle el değmemiş mahrumiyet koylara gidin. Öğle yemeğini gözleme ile geçiştirin mesela. Akşamları mezeleri balıkları güzel bir restorana gidin. Ama yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda, yan gel yat, bol turistli ve de animasyonlu otellere gitmeyin. Bak sonra pişman olursunuz.
 
Neyse gelelim asıl mevzuya. Biz geçen sene yine tavsiye üzerine, tam anlamıyla bir çocuk oteli olan, herşeyin çocuklara göre dizayn edildiği Belek'te Ela Quality Resort'a gittik. Avantajları:
 
-Minibarda çocuk için süt, çocuk bornozu, peluş oyuncak ve hatta lazımlığa kadar çocuk için pek çok detayın düşünülmüş olması,
- Bol aktiviteli çocuk klübü,
-Çocukların yiyebileceği yemeklerin konulduğu çocuklar için ayrı bir açık büfe,
-Yetişkinler için hazırlanan açık büfe yemeklerinin de oldukça lezzetli ve bol çeşitli olması.
 
Dezavantajı ise dediğim gibi doğadan uzak yapay bir ortam olması ve de bol miktarda turistin bulunması nedeniyle oradaki çocuklarla anlaşamayan çocuğunuzu mini klübe bırakma imkanınızın pek olmaması. O yüzden turistin bol olduğu Belek, Antalya gibi yerlerde gideceğiniz otelde çocuk klübü olmasına pek aldanmayın.
 
Eğer imkanınız ve paranız varsa Ela Quality Resort'da ve bu tip pek çok otelde bulunan iskeleli göl evlerinde kalmanız şiddetle tavsiye edilir.
 
 
 
Resimde görüldüğü üzere, iskeleli göl evlerinin balkonundan havuza girmek mümkün. Böylece, çocuğunuz odada öğle uykusu uyurken, siz havuzun tadını çıkarabiliyor, odanızın balkonunda keyif yapabiliyorsunuz. Biz iskelesi olmayan havuz manzaralı göl evinde  kalıp kafamızı duvarlara vurmuştuk. Siz etmeyin.
 
Onun dışında bence çocukla ideal tatil anneanne yada babaannenin yazlığında yapılan, akşamları çocuklar uyuduktan sonra fıyılan tatil. Şimdi ilk hedefim annemlere yazlık aldırmak :)
 


22 Ağustos 2013 Perşembe

Oyuncak yorumu- Hotwheels Çılgın Sharky Sahilde

Tuğra çok fazla kendi kendine oyun oynayan bir çocuk değil. Eğer onunla yeterince vakit geçirip gazını aldıysam, evde de sarabileceği başka kimse yoksa kırk yılın başında bir kendi kendine oynar. Dolayısıyla Tuğra ile hemen hemen evde olduğumuz hergün 1 saat kadar oyun oynuyorum. Bundan dolayı, aslında Tuğra'ya oyuncak alırken kendime de almış oluyorum :)
 
Tuğra'ya sorarsanız o en çok kılıçlı, savaşmalı oyunları seviyor. Erkek çocuğu en neticesinde. arada evin içinde kılıçlar elimizde kah uzaylıları kah dizanorları kovaladığımız olmuyor değil. Ama ben zaten işte eve pert vaziyette gelip bir de 4 yaşındaki çocuğun enerjisine yetişemiyorum. Dolayısıyla ben en çok oturmalı oynanan, legoydu, kutu oyunuydu, oyun setiydi gibi şeyleri seviyorum.
 
Bir diğer önemli kriterim ise, çocuğun başta bayılıp, sonra iki oynadıktan sonra kenara attığı değil de, dönüp dönüp oynadığı oyuncaklar olması. İşte bu yüzdendir ki Tuğra'yı oyuncakçıya götürüp, "hadi bakalım seç biri alıcam" yapmıyorum. Zira kendisi o anda en albenili olan ama bir süre sonra kenara atacağından emin olduğum şeyleri seçiyor. E bir de maymun iştahı var. Birden fazla oyuncak beğenip, aralarında kararsızlık yaşayıp, çocuğu sevindireceğim derken krize yol açmak da var. Çoğu zaman oyuncakçıya "Bak birşey almayacağız sadece bakacağız" diyerek girip kamuoyu yoklaması ve pazar araştırması yapıyoruz. Sonra benim aklıma yatan oyuncağı ben Tuğrasız alıp sürpriiz diyerek getiriyorum. Bunu da çoğu zaman toplantılara gittiğimiz zaman sus payı olarak yapıyoruz.
 
İşte Toyzzshop'un internet sitesi tam olarak benim bu ihtiyacıma cevap vermekte. Bundan sonra benim gibi annelere yardımcı olmak için evde Tuğra ile oynamaktan keyif aldığım, Tuğra kafamı gözümü yarmadan oynayabildiğim oyuncakları tavsiye niteliğinde burada yorumlayacağım.
 
Öncelikle Toyzzshop'un internet sitesinin kullanım olarak ve sipariş takibi olarak epeyce kolay olduğunu belirtmek isterim. Ben bu ay Tuğra'nın doğum günü vesilesiyle 4 yaş ve üstüne uygun olan Hotwheels'ın Çılgın Sharky Sahilde adlı oyun setini aldım. Daha önce aynı oyun setinin Çılgın Dinazor T-rex versiyonunu almış, severek oynamıştık. Bu oyuncağın en güzel yanı, hem ses çıkarıyor olması hem de arabayı farklı seçeneklerle kaydırabilir olmak. Dolayısıyla çocuğun sıkılma ihtimali bir hayli düşüyor. Diğer yandan oyuncağın katlanabilir olması da gidilen yere taşınma imkanı sunuyor. Tek kötü yanının, oyuncağı katlanabilir kılmak için kaydırakların portatif yapılmış olması ve zaman zaman çıkabilmesi. Ama 4 yaşındaki çocuğunuz kaydırakları geri takmada problem yaşamayacaktır.




 


















Aşağıda, Çılgın Sharky'i kolayca sipariş edebilmeniz için linkler bulunmakta. Tabii bunun için önce Toyzzshop'un internet sitesine (http://www.toyzzshop.com/) üye olmanız gerekiyor.
 
 
Erkek oyun setleri kategorisinden de bu ve bunun gibi diğer oyun setlerine ulaşabilirsiniz:
 
 
 
 
  1.  

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Hamilelikte Makyaj

Çocukların duası kabul olurmuş derler ya. Bizim miniğin de kardeş isteği gerçek oldu. Evet bebek bekliyoruz. Bu yazıyı yazmamdaki asıl sebep ise hamilelikle beraber organik kurdunun bana da bulaşmış olması. Normalde organik takıntısı olmayan ama genelde gıdanın da kozmetiğin de ucuzuna kaçmayan bir insanım. Hatta bazen bu organik takıntısını da gereksiz bulmuşumdur. Ancak, herşey Victoria's Secret'tan bayılarak aldığım kremin içeriğinde 2-3 tane paraben görünce başladı. Bir yerlerden paraben zararlı diye kulağıma çalınmıştı. Google 'a dadanmam ile işin içinden çıkamadım. Cahillik mutluluk muymuş, yoksa bu kadar sene kozmetik markaları bizi yiyor muymuş karar veremedim. Çok uzatmadan vardığım sonuçlara geçiyorum.

Paraben denen madde hemen hemen bütün kozmetik ürünlerinde, şampuan, saç kremi, ruj, allık, nemlendiricide bulunmakta. Hatta çocuk şampuanı ve pişik kremi de dahil. Bunun Methylparabeni, prophylparabeni ve daha bilimum çeşidi var ama en meşhuru bunlar. Paraben temel olarak kozmetik ürünlerde bakteri üremesini engellemek amacıyla kulllanılan düşük maliyetli sentetik koruyucu. Vücutta östrojen hormonunun salınımını  ve üremeyi olumsuz etkilediğine ve yönelik çalışmalar var. Konuya ilişkin çeşitli tartışmalar da var. Amerikan sağlık yetkilileri kozmetik ürünlerde kullanılan miktarların söz konusu etkiye yol açmayacağı yönünde açıklamalar yaparken, Avrupa Birliği'nde parabenin özellikle çocuk kozmetik ürünlerinde kullanımının kısıtlanmasına yönelik çalışmalar sürmekte. 2011 yılından beri üç yaşının altındaki çocuklar için üretilen kozmetik ürünlerinde paraben kullanımı Danimarka'da yasaklanmış durumda. Evdeki kozmetik ürünlerin içeriğine bakınca dehşete kapıldığımı söylemeden edemeyeceğim. Zira herşeyin içinde 1-2, hatta daha ucuz markalarda 4-5 adet paraben bulunuyor. Henüz ispatlanmış olan bir etkisi olmasa da tedbiri mesken tutmakta fayda var.

Hamilelikte sakıncalı olan ve kozmetik ürünlerinde bulunan daha pek çok madde bulunuyor. İnternetten bulduğum kaynaklardan yaptığım alıntıları özetliyorum. Orijinal sayfalara referanslar bölümünden ulaşabilirsiniz.

1. Retinoidler: Çoğunlukla yaşlanma karşıtı kremlerde bulunan bu maddeler etiketler de differin (adapelene), Retin-A, Renova (tretinoin),Retinoic acid, Retinol, Retinyl linoleate, Retinyl palmitate
Tazorac and avage (Tazarotene) olarak yer alıyor.
 
2. Salicylic acid : Genellikle sivilce giderici ürünlerde bulunan bu madde etiketlerde salicylic acid
Beta hydroxy acid ve BHA olarak yer alıyor.
 
3. Soya: Doğal olduğu için hamileler tarafından tercih edilen soya içerikli kremler cilt lekelerine yol açtığı için gebelik lekesi olanlarda ve koyu tenlilerde tavsiye edilmiyor. Etiketlerde Lethicin, Phosphatidylcholine, Soy, Textured vegetable protein (TVP) olarak yer alıyor.
 
4. Phthalate: Ojelerde, tüy dökücü kremlerde, saç spreylerinde bulunan phthaletedan kaçınmak gerekiyor.
5. Aseton: Asetonun solunmasının bebeğin gelişmini olumsuz etkilediğine yönelik çalışmalar var. Yani hamilelikte manikür pedikür yok. Bebek doğduktan sonra da tırnakları uzatamayacağıma göre, ojeleri 2 sene rafa kaldırabilirim.
 
Ayrıca http://www.ewg.org/skindeep/ bu siteden çoğu kozmetiğin içeriğini görebilir, içeriklerin toksiklik oranı hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Ama size söyleyebileceğim tek şey, ticari olan hiçbir kozmetik ürününün masum olmadığı yönünde. Ucuzluk arttıkça toksiklik de artıyor üstelik.
 
Aslında en güzeli hiç makyaj yapmamak, ki hamile kalınca makyaj yapmayan bir sürü insan var. Ancak ben  soluk benizli e biraz da kokoş olduğum için makyajsız dolaşmayı hiç sevmiyorum. Bu yüzden, önce mineral bazlı içinde paraben ve phthalate olmayan Bare Minerals markasından almaya karar vermiştim. Ama paraben yerine kullanılan maddenin güvenilirliğinden emin olamadığım ve de hamileler için güvenli makyaj markaları arasında adını göremediğim için bu fikrimden vazgeçtim. Tamamen organik olan ve organik ürünlere göre fiyat olarak da çok uçuk olmayan, pek çok sitede referansı bulunan Lavera markasını kullanmaya karar verdim. Bebiş içinse Burts Bees marka şampuan, krem ürünlerini tercih edeceğim.
 
Tuğra'ya hamileliğimde bunların hiçbirinden haberim yoktu. Kaldı ki aslında bebek gelişiminde en önemli dönem olan ilk üç aylık dönemde de haberim yoktu. Ama zararın neresinden dönülürse kardır diye düşünüyorum. Öte yandan, kimsenin de kafasını karıştırmak istemem. Benimki karıştı, epeyce araştırdım ve bu sonuçlara vardım, paylaşmak istedim.













Referanslar
http://www.fda.gov/Cosmetics/ProductandIngredientSafety/SelectedCosmeticIngredients/ucm128042.htm
http://ec.europa.eu/health/scientific_committees/docs/citizens_parabens_en.pdf
http://sciencenordic.com/stricter-eu-rules-parabens
http://www.babycenter.com/0_safe-skin-care-during-pregnancy_1490031.bc
http://www.buzzle.com/articles/beauty-products-to-avoid-during-pregnancy.html

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Tuğra ve İngilizce

Tuğra 1 yaşından 3 yaşına gelene kadar ABD'de yaşadık. Tuğra 1 yaşında İngilizce çizgifilm seyretmeye başladı. 2 yaşında 2 yarım gün okula gitmeye başladı.  1 sene boyunca kulağının biraz da olsa İngilizce'ye doyduğunu sanıyorum ki, İngilizceye çok kolay adapte oldu ve ikinci hafta çatpat konuşmaya başladı. Evde uyku öncesi kitapları da İngilizce okumaya başladım. Derken 1. senenin sonunda Tuğra iki dilli bir çocuk haline geldi. O kadar ki evde kendi kendine oyun oynarken ve hatta arada benimle bile İngilizce konuşuyordu. Arada iki dili birden karıştırdığı da oluyordu. "Mommy kucak me" "Anne beni reach'tir" gibi harika cümleler kurabiliyordu. Eğer ABD'de kalıcı olsaydık endişe edebilirdim. Hatta ABD'de yerleşik olsaydık Türkçe'yi unutmasın diye televizyonu Türkçe izletir, kitapları özellikle Türkçe okurdum. Ama sadece 1 senelik geçici bir süre kaldığı ve bu süreyi iyi değerlendirmem gerektiği için, bütün silahları kullandım.
 
Derken Türkiye'ye kesin dönüş yaptık. Ben biraz da olsa İngilizce dersi olan bir kreş seçmeye çalıştım. ABD'den bir valiz dolusu İngilizce kitap getirdim. Digiturk çocuk paketini satın alıp, bütün çizgifilmleri yine İngilizce seyrettirmeye devam ettim. Sonuç ilk geldiğimiz hafta hala arada ikinci kanala geçip İngilizce konuşan çocuk, yavaş yavaş tamamen Türkçe'ye geçti. Evde çocuğu ile İngilizce konuşan anneler var. Takdir ediyorum, ama ben başaramadım, kendimi de rahat hissedemedim.
 
Şu an ki durumumuz, bütün çizgifimleri İngilizce seyretmesine rağmen, bir gün de ben anlamıyorum anne çevir demedi ki anneannesinde aynı çizgifilmleri Türkçe de seyrediyor. Dora'ya Diego'ya İngilizce ceveplar veriyor :) Hala uyku öncesi kitaplarını ingilizce okuyorum. Çıt çıkarmadan dinliyor. Arada soru soruyorum anlıyor mu diye, cevap veriyor. Yani hani derler ya "anlıyorum ama konuşamıyorum" işte bizde durum bu. Uzun vadede bu çabalarımın faydasını göreceğimi düşünüyorum.
 
Şimdiye kadar Hollanda ve Mısır'da sokakta hemen hemen herkesin İngilizce konuşabildiğini gördüm. Sebebini araştırdığımda ise televizyonda yabancı dizi ve filmlerin dublajlı değil altyazılı yayımlandığını fark ettim. Şimdi asıl husus Tuğra'nın önümüzdeki sene Fransızca konuşulan bir okula başlayacak olması. İki sene sonra da Almanca konuşulan bir yere tayine gidelim tam olsun. Sonra da ben "Tuğra nece konuşuyor" diye yazı yazarım :) Şaka bir yana benim tecrübem çabalarımın sonuç verdiği yönünde. Tabii ki bunu biraz da zaman gösterecek.

18 Temmuz 2013 Perşembe

İkinci Çocuk Simulasyonu

Tuğra'nın kardeş isteğine karşı yoğun baskılara artık dayanamaz hale geldik. En son "Anne benim ne zaman kardeşim olacak?" "Anne ben Caillou'nun Rosie'sinden istiyorum" diye veryansın ettiğinde "Beklemen gerek Tuğracım. Beklersen belki annenin karnına bebek gelir" dedik. Derken aradan aylar geçti. Bir gün arabada giderken aniden alakasız bir şekilde "Anneee!!! Yeter ama ben çok bekledim. Ne zaman çıkıcak kardeşim." dedi ve ben koptum. Bir kardeşi olsun direk kucağına vericem "Buyur" diye. Neyse gariban yavrum hala beklemekte.
 
Bizim kafamızda ise bir yandan "Çocuk kardeş çok istiyor yapalım bari", "Ee ama ikisi birden özel okul vs nasıl okutucaz" "Bunların kavgası var gürültüsü var" vs gibi baloncuklar. Biz de düşüneduralım geçenlerde çok güzel bir simulasyona konu olduk. Bu sene tatilimizi radikal bir şekilde Akdeniz Ege sahillerinde değil, ABD'deki köyümüzde geçirmeye karar verdik. Orada yaşayan Türk arkadaşlarımızı ziyarete gittik.

17 Mart 2013 Pazar

Çocuktan sonra eşler arasındaki sevgi ve mutluluk algısı

Çocuk olduktan sonra evliliğin bambaşka bir boyut kazandığını söyleyip, yeni birşey keşfetmişcesine ahkam kesmek değil amacım. Sadece kendimce evlilikteki dengelerin nasıl değiştiğine, sevgi ve mutluluk algısının kazandığı boyuta parmak basmak istiyorum. Özetle,

- Çocuktan önce kocanız özel bir günde sinemaya gitmeyi teklif etseydi, o özel gün özellikten çıkıp kabusa dönebilirdi. Çocuktan sonra ise sinemaya gitmenin marjinal faydası romantik bir yemeğe gitmekle hemen hemen eş değer hale gelir ve sevgililer gününde koşa koşa sinemaya gider, akşam yemeği olarak da marine edilmiş et değil patlamış mısır yersiniz.

- Çocuktan önce ne kadar güzel olduğunu söyleyerek bir kadının ayaklarını yerden kesebilirsiniz, çocuktan sonra ise ne harika bir anne olduğunu söylemek ne kadar güzel olduğunu söylemekten çok daha etkileyici olur.

-Çocuktan önce haftasonu yatağa tepsi ile kahvaltı getiren erkek romantik gelirken, çocuktan sonra 'sen bu sabah uyu karıcım, çocuğun kahvaltısını ben yaptırırım' diyen erkek 'tütütü maaşallah' denen erkektir.

-Çocuktan önce doğum günü sürprizi yapıldığında mutlu olurken, çocuktan sonra anneler gününde sürpriz yapıldığında misli ile mutlu olunur.

-Çocuktan önce mutluluk karı koca dışarı çıkmak ise, çocuktan sonra kocanın akşam çocuğa bakmayı üstlenip karısının kızkıza dışarı çıkmasına imkan vermesidir. Ha çocuktan sonra karı koca dışarı çıkmanın mutluluk katsayısı çok daha artar o ayrı.

Bu tespitlerim çocuktan sonra erkeğin gözünde birey olarak kadının öneminin azalışı, anneliğinin ön plana çıkışını kabullenmek değil. Öyle olmaması gerektiğini de düşünüyorum.  Bu noktada, kocanın karısına 'çocuğunun annesi' sıfatından ziyade sadece 'o' olduğu için kendini özel hissettirmesi zaten beklenen ve arzulanan bir durum. Ancak kabul edelim ki çocuktan sonra gündelik hayatta kadının annelik vasfı ağır basıyor. İşte tam da bu yüzden idealismi bir kenara bırakıp realiteye bakarsak kocanın kadının anne olarak işini kolaylaştırması, verdiği emeği takdir etmesi bir kadının kendini özel hissetmesi için çok önemli. Nacizane fikrim.

3 Mart 2013 Pazar

Çocuk yetiştirirken maruz kalınan mahalle baskısı

Şimdi size soruyorum. Hamileyken, çocuğunuz büyürken bilinçli anneler olarak bir sürü kitap okuyoruz, tartışıyoruz, doğru olanı psikologlardan dinliyoruz da çocuklarımızı idealler doğrultusunda  yetiştirebiliyor muyuz.

Şahsen ben alenen kocamdan, annelerden, çevreden gelen mahalle baskısına maruz kalıyorum ve kabul ediyorum çoğu zaman olay çıkarıp ideal anne rolüyle bildiğimi okumak yerine o baskıya boyun eğiyorum. Misal,

- Hep istedim ki Tuğra kendi kendine uyusun. Amerika'dayken Serdar Tuğranın öğle uykusu saatlerinde evde olmadığı için 'anne' diye iki seslenmesine gitmeyip kendi kendine uyumaya ikna ettim. Ne oldu Türkiye'ye geldik, 'yok çocuk seni zaten özlüyor' gibi söylemlere hipnotize olmuş gibi kanıp Tuğra uyuyana kadar yarım saat yanında mahsur kaldım.

- 3 sene yavrumu bütün abur cuburlardan izole ettim. Kırk yılın başında başım sıkışınca 'organik lolipop' 'organik çikolata' (evet öyle bişey vardı tadı da çok güzeldi) verdim. Türkiye'ye gelmemizle Tuğra'nın 4 öğününden birini aburcubur teşkil etmeye başladı. Nineler dedeler sağolsun.

- Çocuğun peşinden kaşıkla koşturan Türk analarından olmayayım, çocuğum kendi kendine yemek yesin istedim. Ne oldu, tam ben saldım amaan yerse yesin kıvamına geldim, ya Serdar 'bak az yiyor bu çocuk' diye içime kurdu soktu, ya annem 'yesin de nasıl yerse yesin' dedi kaşığı eline alıp türlü oyunlarla yedirdi. Bizim ideal yalan oldu.

- Bir de 'ağlatma çocuğu' baskısı var. Ona genelde ninelerden dedelerden maruz kalınır, Allahtan ona çok maruz kalmıyoruz. En azından bizimkiler kaş gözle Tuğra'ya belli etmeden ağlatma çocuğu diyorlar da Tuğra bu durumu koz olarak kullanmıyor. 

Uzun vadeli idealim Tuğra'yı pelerini annesi tarafından bağlanan bir supermen olarak yetiştirmek yerine, kendi işini kendisi gören, ilerde 'ben erkeğim ben yapmam' demeyip, karısına hayatın gerçekten müşterek olduğunu hissettirecek gibi yetiştirmek. Şimdiden yerden çoraplarını alıp kirliye attırmaya başladım. Biraz daha büyüsün yemek yapmayı da öğreteceğim. De mahalle baskısına maruz kalmassam.