28 Mayıs 2014 Çarşamba

Doğum Hikayem - Hoşgeldin Nehir



Herşey 38. haftanın başında bir pazartesi günü gittiğim doktor kontrolünde doktoruma 'ellerimde biraz şişlik var' dememle başladı. Aslında 'hamilelikte ödemin olacağını' söyleyip önemsemeyeceğini düşünüyordum ki 'idrar tahlili yapalım' dedi. Sonucu da perşembe günü tekrar kontrole gidince görüşmeyi planlıyordum. Derken salı günü internetten merak edip tahlil sonuçlarına baktığımda idrarda 0 olması gerekn protein değerinin 300 olduğunu görünce paniğe kapıldım. Perşembeyi beklemeyip hemen doktora gitmeye karar verdik. Doktorum idrardaki protein kaçağının gebelik zehirlenmesi, diğer deyişle preeklampsiye işaret ettiğini, bu durumun da yüksek tansiyona neden olarak hem bebek hem de anne için hayati risk taşıdığını söyledi. Aslında tansiyonum  o güne kadar hep düşüktü, ama sanırım tam başında yakalamışız.Biraz daha beklesek tansiyonum yükselebilirmiş. Bu nedenle suni sancı ile doğumu başlatmaya karar verdik.

İnsanın ertesi gün doğuracağını bilerek eve gitmesi ne garip bir duyguymuş. O gece çok mutluydum, hiç endişeli değildim ve de çok heyecanlıydım. Bana böyle durumlarda deli cesareti gelir zaten. Sabah erkenden kalktık ve hastaneye gittik. Prosedürler tamamlandıktan sonra saat 9:30'da suni sancıyı vermeye başladılar. İlk başlarda hafif hafif başlayan sancının dozu giderek arttı. Doktorum henüz gelmemişti ama sürekli iritibat halindeydik. Suyumun patlamasıyla doğum da bir anda hızlanıverdi. O zamana kadar kaçak göçek eşim yanıma geliyor elimi tutuyordu. Benim sesim yükselmeye başlayınca onu da doğumhaneden kovaladılar. Sonrası çok hızlı oldu ben bile anlamadım. Bir anda sancılarım arttı.    Doğum başlıyor diye doktoruma haber verildi. Doktorum geldi. Epizyotomiyi yaptı, ıkın dedi ve Nehir doğdu. Suni sancı verildikten yaklaşık 1 buçuk saat sonra doğum yaptım. İlk verdiğim tepki 'aaa doğdu mu, ne çabuk, bakayım' oldu. Doktorum 'bak' diyerek Nehiri kaldırıp gösterdi. Allahım ne büyük mutluluk, herkese nasip et.

Bu kadar güzel bir doğumun ardından güle oynaya odama götürüldüm. Az da olsa sütüm geliyordu. Nehiri emzirdim.  Yarım saat sonra rahatsızlandım ve doktoru çağırdık. Beni yeniden doğumhaneye aldılar. Ne yazık ki ilk doğumda da başıma gelen atoni, yani rahim kanamasının durdurulamaması durumu bu sefer de oldu. Neyse ki ilk seferle kıyaslanmayacak derecede hafif atlattım bu durumu. Meğer gebelik zehirlenmesi nedeniyle oluşan yüksek tansiyon kanamayı tetiklermiş. Kanamayı durdurdular bu sefer de tansiyonumu kontrol altına almak için beni doğumhanede tuttular.  Bebeğim yanımda değil, her tarafımda hortumlar, annem ve eşim arada gelip gidiyor. Yine de geçti gitti. Yine olsa yine normal doğum yaparım. Ama artık Allah isteyene versin. Bana kafi diyorum. Zaten sürekli bana çocuk yaptırtmaya uğraşan doktorum bile 'Aman ha sakın bir daha doğurayım deme' dedi.

Bu arada Tuğra'ya da söz vermiş olduğumuz için ben odada olmasam da yine de hastaneye gelmesini istedim. Kardeşini görünce utanmış once. Sonra yanına gitmiş fotoğraf çektirmiş. Ertesi gün beni de odaya çıkardıklarında tekrar geldi Tuğra bizi görmeye. Hiç unutamadığım bir sahne yaşadık o an. Tuğra bir heyecanla odaya girdi. Yüzündeki gülümseme benim her iki kolumdaki damar yollarını ve bandajları gorunce bir anda soluverdi. Kıyamam. 'Bunlar ne' dedi. Endişelendi bence. Ben de onu avutmaya çalıştım. Sonra dua ettim. Allah yavruları annelerinden ayırmasın diye. Sonra çıkarken 'ne güzel bir aile olduk dimi baba, artık dört kişiyiz' demiş.


Nehir kızım dört aylık oldu bile. Artık o dünyaya alıştı, Tuğra kardeşine alıştı. Biz de yeni dört kişilik hayatımıza alıştık. O kadar tatlı telaşlar ve yorgunluklar içindeyim ki pek kendime vakit ayırmaya, yazı yazmaya vakit bulamıyorum. Ama Nehir büyüdükçe düzenimiz oturuyor. Artık daha çok paylaşım yapacağım. Beni izleyin anacıım.