17 Mart 2013 Pazar

Çocuktan sonra eşler arasındaki sevgi ve mutluluk algısı

Çocuk olduktan sonra evliliğin bambaşka bir boyut kazandığını söyleyip, yeni birşey keşfetmişcesine ahkam kesmek değil amacım. Sadece kendimce evlilikteki dengelerin nasıl değiştiğine, sevgi ve mutluluk algısının kazandığı boyuta parmak basmak istiyorum. Özetle,

- Çocuktan önce kocanız özel bir günde sinemaya gitmeyi teklif etseydi, o özel gün özellikten çıkıp kabusa dönebilirdi. Çocuktan sonra ise sinemaya gitmenin marjinal faydası romantik bir yemeğe gitmekle hemen hemen eş değer hale gelir ve sevgililer gününde koşa koşa sinemaya gider, akşam yemeği olarak da marine edilmiş et değil patlamış mısır yersiniz.

- Çocuktan önce ne kadar güzel olduğunu söyleyerek bir kadının ayaklarını yerden kesebilirsiniz, çocuktan sonra ise ne harika bir anne olduğunu söylemek ne kadar güzel olduğunu söylemekten çok daha etkileyici olur.

-Çocuktan önce haftasonu yatağa tepsi ile kahvaltı getiren erkek romantik gelirken, çocuktan sonra 'sen bu sabah uyu karıcım, çocuğun kahvaltısını ben yaptırırım' diyen erkek 'tütütü maaşallah' denen erkektir.

-Çocuktan önce doğum günü sürprizi yapıldığında mutlu olurken, çocuktan sonra anneler gününde sürpriz yapıldığında misli ile mutlu olunur.

-Çocuktan önce mutluluk karı koca dışarı çıkmak ise, çocuktan sonra kocanın akşam çocuğa bakmayı üstlenip karısının kızkıza dışarı çıkmasına imkan vermesidir. Ha çocuktan sonra karı koca dışarı çıkmanın mutluluk katsayısı çok daha artar o ayrı.

Bu tespitlerim çocuktan sonra erkeğin gözünde birey olarak kadının öneminin azalışı, anneliğinin ön plana çıkışını kabullenmek değil. Öyle olmaması gerektiğini de düşünüyorum.  Bu noktada, kocanın karısına 'çocuğunun annesi' sıfatından ziyade sadece 'o' olduğu için kendini özel hissettirmesi zaten beklenen ve arzulanan bir durum. Ancak kabul edelim ki çocuktan sonra gündelik hayatta kadının annelik vasfı ağır basıyor. İşte tam da bu yüzden idealismi bir kenara bırakıp realiteye bakarsak kocanın kadının anne olarak işini kolaylaştırması, verdiği emeği takdir etmesi bir kadının kendini özel hissetmesi için çok önemli. Nacizane fikrim.

3 Mart 2013 Pazar

Çocuk yetiştirirken maruz kalınan mahalle baskısı

Şimdi size soruyorum. Hamileyken, çocuğunuz büyürken bilinçli anneler olarak bir sürü kitap okuyoruz, tartışıyoruz, doğru olanı psikologlardan dinliyoruz da çocuklarımızı idealler doğrultusunda  yetiştirebiliyor muyuz.

Şahsen ben alenen kocamdan, annelerden, çevreden gelen mahalle baskısına maruz kalıyorum ve kabul ediyorum çoğu zaman olay çıkarıp ideal anne rolüyle bildiğimi okumak yerine o baskıya boyun eğiyorum. Misal,

- Hep istedim ki Tuğra kendi kendine uyusun. Amerika'dayken Serdar Tuğranın öğle uykusu saatlerinde evde olmadığı için 'anne' diye iki seslenmesine gitmeyip kendi kendine uyumaya ikna ettim. Ne oldu Türkiye'ye geldik, 'yok çocuk seni zaten özlüyor' gibi söylemlere hipnotize olmuş gibi kanıp Tuğra uyuyana kadar yarım saat yanında mahsur kaldım.

- 3 sene yavrumu bütün abur cuburlardan izole ettim. Kırk yılın başında başım sıkışınca 'organik lolipop' 'organik çikolata' (evet öyle bişey vardı tadı da çok güzeldi) verdim. Türkiye'ye gelmemizle Tuğra'nın 4 öğününden birini aburcubur teşkil etmeye başladı. Nineler dedeler sağolsun.

- Çocuğun peşinden kaşıkla koşturan Türk analarından olmayayım, çocuğum kendi kendine yemek yesin istedim. Ne oldu, tam ben saldım amaan yerse yesin kıvamına geldim, ya Serdar 'bak az yiyor bu çocuk' diye içime kurdu soktu, ya annem 'yesin de nasıl yerse yesin' dedi kaşığı eline alıp türlü oyunlarla yedirdi. Bizim ideal yalan oldu.

- Bir de 'ağlatma çocuğu' baskısı var. Ona genelde ninelerden dedelerden maruz kalınır, Allahtan ona çok maruz kalmıyoruz. En azından bizimkiler kaş gözle Tuğra'ya belli etmeden ağlatma çocuğu diyorlar da Tuğra bu durumu koz olarak kullanmıyor. 

Uzun vadeli idealim Tuğra'yı pelerini annesi tarafından bağlanan bir supermen olarak yetiştirmek yerine, kendi işini kendisi gören, ilerde 'ben erkeğim ben yapmam' demeyip, karısına hayatın gerçekten müşterek olduğunu hissettirecek gibi yetiştirmek. Şimdiden yerden çoraplarını alıp kirliye attırmaya başladım. Biraz daha büyüsün yemek yapmayı da öğreteceğim. De mahalle baskısına maruz kalmassam.